9 Aralık 2013 Pazartesi

(Seyir defteri’nden)



Küçük karanlık dünyamın belli noktalarına matkapla küçük mutluluk delikleri açtım. Oradan sızan ışığa bakıp mutlu olmaktı amacım. Ters tepti…

Deliklerden bir tanesi akıl almaz şekilde her gün biraz daha büyüdü… içinden geçilebilecek bir yola dönüştü. Klostrofobik mutluluk hayalleri tam bana uygun görünmüştü gözüme o an.  Uçarcasına deliğe atladım. Rutubet kokusu ve göz gözü görmez bir karanlıkta saatlerce süründüm.  Sonunda o zafer tadı ağzıma ilişti. Işığı gördüm. O küçücük, silik ışık… onu görmek bile mutlu olmama yetiyor gibi gelse de birkaç saat sonra işler değişti. 

Dirseklerim kanayana kadar süründüm. Pantolonum yırtılana kadar. Sonunda ulaşabilmiştim. Fakat tünelin sonuna vardığımda o ışık hiç genişlememişti. Ellerimi hayal kırıklığıyla duvarda gezdirdim. Parmağımı deliğe soktum. Serin bir esinti parmak uçlarımda belirdi. Gözümü deliğe dayadım. Dışarıya baktım. Bambaşka bir dünya vardı dışarıda. Hayallerimin ötesinde.  Hasretle delikten bakarken karşımda kırmızı bir göz belirdi. Bir süre birbirimizi süzdük. Ve sonra bana dedi ki “burada yerin yok.”

Hayret ve şaşkınlıkla kalmıştım. Onca yol, onca karanlık, rutubet ve kan…

“hayır” dedim. “Senin orada yerin yok. Orada doğduğun için benden daha haklı değilsin orada yaşamaya.”

Anlamadığım dilde bir şeyler söyledi… delikten sert bir rüzgar esti… çatlaklar büyüyerek genişledi. Ve önümdeki duvar yıkıldı… dışarı adımımı attım. Ve gördüğüm manzara beni şoke etti. Deliğe girdiğim noktadaydım. 

Elimde matkap son deliği açıyordum…

3 Aralık 2013 Salı

(defter ül seyrüsefer'den)

gözümü açtığımda bir istasyonun bekleme koltuğundaydım. soğuktu... kemiklerime kadar saplanan sözcükler canımı bir hayli yakıyordu. cıklı cüklü konuştuğuma bakma.. hiç sevimli değiller.

hatırladığım son şey "sen hiç"le başlayan bir darbeydi. sonuna kadar dinlemedim. "zaman siker.." deyip oracıkta bayılmışım...

şimdiki zamanda kaybolmuş bir zaman yolcusu misali bir bankta uyandım. o zamanlar buralar böyle değildi. değişti hep. ben aynı kalmayı seçtiğimden buraya ait olamadım bir zaman sonra. di'li geçmiş zamanda "di" siz biyerler buldum kendime. kendimden uzak. dilsiz. tek kelime etmeden.

bildiğim son şey "ben hiç" le başlayan bir kroşeydi. dudağın tam üstüne. yanağın da bir kısmını kapsayarak. oracıkta bayılmıştı. uyandığında ben yoktum ne oldu bilmiyorum.

"yeterince eskiyince her şey sevimli birer hatıra olacak" dedi karga.
ilk defa hak verdim 


tozlu bir 3 aralık..

2 Aralık 2013 Pazartesi

(seyirsiz defterden.)

gözlerimi kapadım ve hayatın akıp geçişini hissedebilecek kadar kalbimi yavaşlattım. hislerimin azalmasını buna bağlıyorum...

mutluluğun bile fazlası insanı depresyona ya da deliliğe sürüklüyor... kısacası delirmekten kaçış olmadığını anladım. fakat direneceğim. yani o kadar mutluyum ki baktığım çiçek soluyor, yürüdüğüm yollardaki taşlar eskiyor. ve kafamı nereye çevirsem her yerde kuş ölüleri görüyorum. hasta güvercinler, sadece kanadı kalmış serçeler ve ölümsüz lanet olası bir karga...

gözlerimi kapadım ve kafamı bir tren rayına yasladım... hayatın akıp geçebileceği bile bir zaman kalmayacak birazdan.. eski haydutlar gibi hissediyorum; pis, gereksiz ve her şeye rağmen hayatın yaşanılası olduğunu düşünen...
trenin tüneldeki ışığını gördüğüm anda karga yanıma geliyor ve diyor ki;
"Varsın boyun olmasın bir söğüdün ki kadar. Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?"
"siktir git başımdan cyrano. tren bekliyorum."

mutluluk insanı huzursuz eden bir zehirdir... ve şu an damarlarımdan akan kan değil.