14 Kasım 2014 Cuma

14.11.2014 tarihli seyirme

Boşlukta, sonsuzluğa asılı bir astroidin bilinmeze doğru ilerlemesi misali sakin, huzurluyum.

Çevremdeki değişkenlerin doğal deviniminden çıkışına şahit oldum. Kaos onları yavaş yavaş ve içlerindeki insani duyguları parçalayarak ele geçirirken nasıl bozulduklarını izledim. 

Şimdi onu ayak parmaklarımda hissedebiliyorum. 

Bunun olacağını önceden anlamıştım. Kaos kaçınılmazdı. Bende kaçınmadım.
Bozulma, kendim sandığım şeyi çürütürken korktum. Geride bir şey kalmamasından, bunun bir son olması olasılığından korktum. 

Pas kulaklarımdan aşağı, vücudumun içine dökülüyordu. Ufak bir rüzgar esse ufalanıp dağılacaktım. Kulaklarımdan vücuduma giren pas ağzımdan çıkıp bütün yüzümü kapladı. Çürümenin ortasında oturmuş, sonrasını beklerken karganın sesi kulaklarımda çınlamaya başladı. Benimle dalga geçiyordu.

“Seni korkak… hem bitmeye gidiyor hem sondan korkuyorsun…” dedi.

Çürüme, çevremi bir boşlukta bütünleştirirken ve her şeyin bittiğini düşünürken; merkezinde durduğum küçük dünyamı ayaklarımın altından çekiverdi kaos…

O gün bu gündür süzülüyorum.

Burası sessiz ve karanlık. Ve belki inanmayacaksınız; 

güzel…

9 Kasım 2014 Pazar

09.11.2014 tarihli seyirme

“Hadi ağaç… Bana bir şeyler göster…”
Eskiden bu sonsuz bozkırda bir buffaloydum. Şimdi sadece rüzgarım kaldı. İçime akan nehir artık zehirli… Toksik yeşil bir aura sızıyor omuzlarımdan. Soluduğum duman aklıma anlamını çözemediğim mesajlar yolluyor. Uzun zamandır benimle, dumanla haberleşiyorum. Bir kelime çekiyorum. “Kaç” yazıyor. Sadece onu anlıyorum dumandaki zehrinden. İçimde beliren ilkel bir dürtüyle koşmaya başlıyorum. Toprak toynaklarımın altında çatlıyor. Ağzımdan salyalar saçarak koşuyorum. Daha fazla güç lazım… Ellerimi de kullanmaya başlıyorum. Formum değişiyor. Ellerim toprağa dokununca değişiyor. Parmaklarım birleşip sertleşiyor. Artık daha hızlıyım… Bir şeroke oku gibi hissediyorum. İsimsiz topraklardan, soyu keşfedilmeden katledilmiş kabilelerin arasından geçiyorum.
Veba…
Kıtlık…
ve beyaz adam,
hatta ölümün kendisi bile hızıma yetişemiyor.
Bu sonsuz bozkırda ölümüne şehirli bir soluk benizliyim. Tahta arabama oturmuş, cılız atımla sonsuza gitmekteyim. Dönüş yok… eskiden bir şey olduğumu hatırlıyorum… bilinçsizim.
Soluduğum duman “koş” diyor.
“koş…”