31 Mart 2014 Pazartesi

Seyir defterinden...

başlangıçta bende herkes kadar griydim... şimdi gün be gün siyaha çalıyorum...

uzun bir yol yürüdüm. kah ölümdüm, kah bir taş kadar canlı... kah bir gezgin oldum kendi zihnimi yürüdüm karış karış... kah durgundum bakmadım kimsenin yüzüne... kah güneşte yürüdüm, kah toprağın altında. tarihin derinliklerinden dev bir kaya oldum. dünya yüzeyine büyük bir hızla çakıldım. şimdi buradayım. herkes kadar irinliyim ve herkes kadar sivilce bu dünya için.

herkes kadar griydim bende... karardıkça, kalbimin karası dilime bulaştı. sövdüm... gözüm karardı, öldürdüm öz'ünden başlayarak önümdeki tüm fikirleri. geride hep içi boş insanlar bırakarak, geride anlamsızlığa bulanmış, yavan ve acıksız bir hayat bırakarak uzaklaştım manalarımdan...

griydim bende... şimdi gün be gün eriyorum... kırklara yedilere değil. süblimleşiyor etrafımdan algılarım. fikir halinden söz haline geçiyor... sivrilip saplanıyor kendime, başkalarının canını yaksın diye söylediklerim. kanım simsiyah... oysa griydim bir zamanlar... herkes kadar işte.

gönlüm griydi bir ara. şimdi berzah karası bir karga oldu...

31.03.2014
karganın gözünden...

27 Mart 2014 Perşembe

seyir defterinden... (eski ahit)

"içimdeki boşluğa biriken yağmur damlaları küçük bir gölet oluşturdu... bulanık, pis, yeşil bir su birikintisi... ilkin öyle kötü kokuyordu ki... fakat sonraları arındı... şimdi tertemiz." /rezonans 51.

"göletin içindeki mikro hatıratımdan yeni bir organizma gelişti. öncelik olarak onu insan olarak yetiştirmeyeeğim. özündeki yeşilliğe has yaşacak. insana göre ilkel, fakat tam anlamıyla özgür... " rezonans 52

"özgürlük fikrinin geliştiği ve günümüze evrildiği zamanı düşünüyorum. ilk özgürlük fikrini bulan adamı... onun yüzünden hepimiz artık tutsağız. özgürlük bilincimiz geliştikçe tutsaklığımız artıyor. daha fazla yer kaplıyor mekanik zihinlerimizde. ve başka şeylere yer bırakmıyor. daha fazla özgür olmak için kendimizi daha küçük alanlara tıkıştırıyoruz." / rezonans 53

"özgür olmak için kendimi bir defter karesine hapsettim.
bunları oradan yazıyorum." rezonans 72

26 Mart 2014 Çarşamba

seyir defterinden...

uzuuuuunca bir küfür yazınca rahatlarım demiştim ama olmadı...

kendi içimde ölesiye rahatsızım. yürümeliyim... bu aptal kafesinden çıkmalıyım. bu mide bulandırıcı sirk bitmeli... artık trapezcinin düşmesi için dua eder oldum. aslan terbiyecisinin kafasının kopmasını istiyorum. çadır çöksün, izleyiciler gebersin istiyorum.

bu içimde an be an büyüyen nefret, bu midemdekilerin tahliye hissi, türümle bağlarımı sorgulatıyor bana ve her seferinde daha uzaklara gidiyorum kendimden. ki dönmek istemediğim bir ütopyaya gün be gün yaklaşıyorum.

ya da bir akıl hastanesine...

- "bu akıl hastanesinden kaçmanın tek yolu" dedi karga. "deli numarası yapmak."

- "hayır karga alis kadar salak değilim."




26.03.2014

25 Mart 2014 Salı

seyir defterinden...


farkına varmadan katettiğim yol ayaklarıma dolanmıştı...

her adımım ağırlaşmış, ayağımı zor kaldırıyordum. eğilip asfaltı ayaklarımdan temizlemeye çalışıyordum. fakat daha sonra eriyor, ellerime bulaşıyordu. sanki simbiyotik bir yaşam formu gibi tüm bedenini yavaş yavaş ele geçiriyordu...

ellerimden bileklerime oradan dirseklerime oradan omuzlarıma boynuma ve bağırmak için açtığım gırtlağımdan aşağı akıyordu... 

bir süre sonra hareketlerimi kontrol etme yeteneğimi kaybettim... bilincimde küçücük bir noktaya sığınmıştım...

sadece bekledim.

karga ziftli omzuma kondu. dedi ki:
- sen yolsun... yürüdükçe ayaklarının ardında bıraktığın ziftli kırıntılar senin.
 

dedim ki;
- dönüş yolunu unutalı çok oldu...

25.03.2014

1 Mart 2014 Cumartesi

seyir defterinden

bir sigara molası verdim. yaklaşık yirmi dakika sürecek.

ki şu zamanın kişiye ve an'a göre yavaşlaması olayını da hesaba katarsak daha uzun süre burdayım.

ilham perim işe çıktı...koyu kırmızı ağzından sarkan sigranın külü yere düşmeden hemen önce söyledi bunu. "işe çıkıyorum beni bu akşam bekleme..."

üzerinde mini kot eteği, file çoraplarıyla; bir otoban kenarında ilhamı sadece çüklerinde adamların; sığ ama sınırsız ve bir o kadar özenilmişliktyen yoksun ve tamamen 8,5 dakikalık düşlerini dudaklarıyla işleyecekmiş... bunuda söylemeliydi fakat acelesi vardı. onu anladığımdan soru sormadım.

gece üç gibi geri geldi... makyajı bozulmuş, düğmeleri alel acele iliklenmişti. gözlerine manalı bir bakış attım. dudaklarını büktü bana. elleri çantasını yokladı. iki avuş düş kırıklığı çıkartıp cam sehpaya fırlattı. bozuk düş kırıklarından bazıları camın üzerinde döndü...
dedi ki; "çok yorgunum ilham bekleme benden."
dedim ki; "sen benim hastalıklı zihnimin bozuk bi yansımasısın."
"yani?" diye sordu
dedim ki; "sorun yok yani"

soluk bir ışıkla birlikte yok oldu.


hislerimi evdeki gardrobuma boğazlarından asıp dışarı çıktım. bir şeyleri asma isteğim hiç geçmedi bugün. işi de asmıştım zaten. dün partonum kendini astıktan sonra karar verdim buna.dedim ki "işi asıyorum." yüzüde bedeniyle birlikte asık kovdu beni.

birazdan molam bitecek ve şu oturduğum tabureden kalkacağım. tüm faniliğimle, bekadan yoksun bir eser bırakacağım dünyanın üzerine. tek kullanımlık. buruşturup atılası... fakat şimdi midemde bayat çaydan, öğleden kalma açlıktan ve bir sürü sahtekarlıktan kalan bir bulantı. kendimi balkondan orada olmadıklarından adım gibi emin olduğum seyirsizlerimin kollarına kafaüstü bırakacağım. 

p.s. bir yerde bir adam bir şeye tekme attı. başka bir yerde onu izleyen bir öküz böğürdü. sanırım yine maç var.

01.03.2014