klostrofobik bir aşka tutuldum.
kapalı yerlerde
sevilmiyordum hiç. kime baksam küçük bir hoşlantı, anında nefret
ediyordum ondan. bakışları ruhumu delip geçse de sıradanlığında takılıp
kalıyordu o büyüsüz anın. öylesine basitleştiriyordu ki duyguları, insan
denen duygu yumağı; tadını çekip alıyordu içinden her şeyin.
sonrası ne
yese saman, ne yaşasa sığır gibi yaşıyordu...
neyse...
mide bulantısı
mideyi aşıp kalbe ulaştıysa, bazı şeyler için çok geçtir... klostrofobik bir tiksiniyorum şimdilik. ve bunu ilk kez kendime itiraf ediyorum.
saat 02:42... uyku gözlerimden kaçalı ve beni gecenin ortasında kendimle başbaşa bırakalı çok oldu. ve muhabbetimi çok sıkıcı buluyorum bu saatlerde. hep aynı konuları anlatıyorum kendime. ve soruyorum. bildiğimi bildiğim sorular. niye sorduğumu bilmediğim sorular. cevabından kaçtığım sorular. 2 kere 2 gibi basit matematiksel sorular. benzenden türeyen bir tür amin diye cevabına tenezzül etmediğim bir bulmaca sorusu... saat gecenin ortası... ete, kemiğe hapis, kendimle başbaşa ve kendinden geçmiş bir haldeyim.
bunca yavanlığın, sığlığın, bayağılığın, basitliğin ortasında, hep kapalı yerlerde sevişmekten açık havada aşk yaşamaya korkar duruma gelmek (sanki sütten ağzı yanmış da pire için 3000 dolara adam vuracak ve o 3000 dolara da ev elmayıp komşusunu küvette saç kurutma makinasıyla pişirecek vaziyete gelmek) hiç de delice gelmiyor kulağıma.
sessiz sevişmekten kaynaklı korkulara endeksli euro dolar paritelerinin arasında duş almanın marjinal faydasını öğrettiler bize. ki söz konusu sevişmek olduğunda kaçınılmazsa zevk derecesini ceteris paribus* mantığıyla yani kalkmış zikin imanı olmaz destruyla hesapladık. ablütofobik bir nesil gelecek bizden sonra.
şimdi cepte beş kuruş yok. saat 02:53...
bir kaç saat sonra gece yerini duyarsız bir sabaha bırakacak... ölümle yapılan bir dansa daha başlayacağız. bir günlük bir yol daha katetmiş olacak sonuna hergün bir gür yaklaşan bizler için zaman.
(ceteris paribus: diğer değişkenler sabitken...her sınavda çıkar.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder