sıfırdan başlayıp eksilerek yaşlanıyoruz. sadece ben değil. sen de öylesin. her şey yalnızlığa bir adım daha yaklaşabilmek için. geçen zamanın sayısı arttıkça bir şeyler azalıyor. ve bir bakıyoruz ki geride kalan şey sadece yalnızlık olmuş.
o an pistir...
kafamın
içindeki tünelleri dinamitledim. sadece çıkış kaldı... şimdi ağır ağır
oraya yürüyorum. uzakta minik bir ışık gibi görünüyor. çok yorgunum,
ama yürüyeceğim...
o an karşımdaymışsın gibi ruhtan yoksun robotik bir sesle söyleniyorum:
"herkes
kendi dışındakiler tarafından kendi içindeki küçük dünyasına
sıkışmış... ondandır ki herkes sıkış tıkış yaşıyor. alanları dar.
sorunları klostrofobik. içleri daralıyor. kalpleri patlayacak gibi..."
"bana ne bundan?" diye düşünüyorsun.
"evet"
diyorum aynı tonda.
"sende benim gibisin... etrafın sonsuzukla dolu...
bu dirençsiz, hastalıklı, hasarlı bedeninle sırtında dünyanın yükü;
direniyorsun. oysa ruhunun ağırlığını bile taşıyamıyor o..."
"tamam" diyorsun. "yeter..."
nihayet ışık büyüdü... artık bittiğini biliyorum.
görünmeyen
eller sırtıma uzanıyor... parça parça çalıyor sonsuzluğu sırtımdan.bir
bakıyorum sen... kendine değil... yerlere atıyorsun. ziyan ediyorsun.
"hey onlar benim..." düşen her parça kırılıp ufalanıyor. daha da küçülüp
toz oluyor. daha da küçülüyor fakat gözlerim bozuk... her parça çıkış
deliğini biraz daha kapatıyor.
"klostrofobi..."
"akluofobi..."
"koulrofobi..."
sırtımdan eksilen yük sanki benim parçammışcasına yere düşüp çarptıkça parçalanıyorum.
"dışındakilerin
hepsi birer yanılgı. seçimlerin bile dışındakilerin içevurumu... sen
özgür değilsin...sen özgür değilsin. sen... "
ses kafamda dönüyor. sana söylüyorum.
o an zihnimi zihninden çekiyorum...
küçük bir gölge bırakıp kayboluyorsun.
*klotrofobi : kapalı yerlerde kalma korkusu
* akluofobi : karanlık korkusu
* koulrofobi: palyaço korkusu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder